Bir adamın ayakkabılarını bile sevebilir misiniz? Ben sevdim. Hiç
tutamadığım ellerini, hiç içine bakamadığım buğulu gözlerini ve kalp atışlarını
hiç hissedemediğim bir adamın sadece varlığını bile çok sevdim. Bu bir aşık
oluş hikayesi değil. Aşık olmak için önce o adamın yanında olmalısınız ve onu
en derininizde hissetmelisiniz, ya da boş verin, aşkın veya aşık olmanın tanımı
yoktur; ama yaşanmamışlığın bir tanımı vardır ve bu bir yaşanmamışlık hikayesi.
Yaşamadığım bir hikayeyi nasıl anlatırım; bunu size göstermek için yazdığım bir
yazı. Peki bu bir uydurma mı? Hayır, bu uydurma bir hikâye de değil. Bu benim
içimdeki savaş belki, fakat sonucunda içimin söküldüğü bir savaş. En yenik
düştüğüm, en kaybolmuş ve en kaybetmiş hissettiğim bir savaşın kağıda dökümü
bu. Mutluluğun nirvanasından dibe sürüklenişimin bir anlatımı. Bu bir iç
dökümü. Birini tanırsın, ama hayır bu tanımak değil dersin, ben bu adamı çoktan
biliyorum, herhangi bir yerden. Sanki bir gün bir yerde bir şekilde onu tanımışsın
ve hep o haliyle bunca zaman hayatının bir köşesinde durduğu hissine
kapılırsın. Kapılmak da ne, bu his seni alır götürür. Bir anda onu hayatının
içine almış olduğunu fark edersin sonra; ama ne elleri ellerindedir, ne gözleri
sana bakıyordur, ne de kalbi seninle. Peki ya seninkiler? Ellerini onun ellerinde
hissedersin. Gözleri senden başkasını görmüyor zannedersin. Kalbi mi? Kalbi ise
sanki senin için yaratılmıştır, değil mi? Değil. İşte o işler öyle değil. Ama sana
o öyle hissettirdi değil mi? Hayır sen öyle hissettin. Ne yaptıysan kendine
yaptın işte. Yine sen yaralandın, yine ben yaralandım! Ve sonra… Sonra duvarlar,
pencereler, kapılar bile bana terk edilmişliğimi hatırlattı. Yaşanmamışlık
üzerime öyle bir sindi ki… Neden mi yaşanmamışlık? Çünkü ben bu adamın
fotoğrafını hiç duvarlarıma asmadım ya da sesi hiç bu duvarlarda yankılanmadı
ki. Benim penceremin önünden hiç geçmedi, ya da ben ona pencerelerimden
bakamadım ki. Kapı? O benim kapımdan içeriye hiç girmedi ki ya da çıkıp gitmedi
hiç. Ama ben pencerelerime onun hayalini, duvarlarıma onun sadece bir kez
duyduğum sesini ve kapıma onun hayali içerime girişlerini sığdırdım. Bana öyle
güzel yaşanmamışlıklar bıraktı ki. Hepsi içimde savaşıyor şimdilerde. Peki ben?
Ben savaşabiliyor muyum onunla? Hayır, buna gücüm yok. Hangimiz içimizdekilerle
hakkıyla savaşabiliyor ki? Savaştığında enkazı kim temizliyor? Her şeyi en
baştan tekrar yaşayıp, enkazı temizlediğini sandığın adamın seni yarı yolda
bıraktığını fark ettiğinde bir kez daha yıkılmıyor musun? Bir kez daha
kaybediyorsun işte ve bir kez daha kayboluyorsun yaşanmamışlıkların içinde. Belki
bu sefer de yaşanmışlıklar içinde, ama sen değil misin üzülen? Ben değil miyim!
Hayatıma girdiğinde her şeye sahip olduğumu düşündüğüm kırmızı ayakkabılı adam,
hayatımdan bir akşamüstü çıkıp gidişini umutsuzca seyrettim ve ben tüm
yaşanmamışlığımla ortada kaldım. Ama ben bu adamın ayakkabılarını bile çok
sevdim. Siz de sevdiniz mi hiç, bir adamın ayakkabılarını?
Not: https://www.youtube.com/watch?v=H2-1u8xvk54 eşliğinde yazılmıştır, ve beraber okumanız tavsiye edilir.
Not: https://www.youtube.com/watch?v=H2-1u8xvk54 eşliğinde yazılmıştır, ve beraber okumanız tavsiye edilir.